Safranbolu
Anadolu’nun kuzey batı kesiminde, Antik Devirde tarihçi Homeros’un İlyada destanında Paplagonya olarak geçmektedir. Yörede sırası ile Hititler, Frigler, dolaylı yoldan Lidyalılar, Persler, Helenistik Krallıklar (Pondlar), Romalılar, Selçuklular, Çobanoğulları, Candaroğulları ve Osmanlılar egemenlik kurmuşlardır. Safranbolu 1196 tarihinde Selçuklu Sultanı II.Kılıç Arslan’ın oğlu Muhiddin Mesut Şah zamanında Türklerin eline geçmiştir. Tarihi süreç içerisinde ise 1213-1280 tarihleri arasında Çobanoğullarının, 1326-1354 tarihleri arasında Candaroğlullarının, 1354-1402 ve 1423 yılından itibaren de Osmanlıların egemenliğine girmiştir. Safranbolu, tarihi geçmişinde, en üstün ekonomik ve kültürel düzeyine Osmanlı döneminde ulaşmıştır. Kentin 17. yy da İstanbul-Sinop kervan yolu üzerinde önemli bir konaklama merkezi oluşu, bölgede ticaretin gelişimine olanak sağlayarak zenginleştirmiştir. (Bu dönemde İstanbul ve Kastamonu ile yoğun ilişkiler yaşanmış, Osmanlı devlet adamlarından bazıları kente önemli eserler bırakmışlardır. Safranbolu geleneksel Türk toplum yaşantısının tüm özelliklerini yansıtan ve uzun tarihi geçmişinde yarattığı kültürel mirası çevresel dokusu içinde koruyan örnek bir kenttir. Sahip olduğu zengin kültürel mirası kent ölçeğinde korumadaki başarısı Safranbolu’yu “Dünya Kenti” ününe kavuşturmuş ve UNESCO tarafından “Dünya Miras Listesi”ne alınmıştır. Tüm ülkede bulunan yaklaşık 50 bin kadar korunması gerekli Kültür ve Tabiat varlıklarının yaklaşık 1500’ü Safranbolu’ dadır. Bu zenginlik kenti bir Müze Kent haline getirmiş, korumacılıktaki başarısı ise kente “Korumanın Başkenti” ünvanını kazandırmıştır. Kentin ününü oluşturan Safranbolu Evleri 18.ve 19.yy. Türk hayatının geçmişini, kültürünü, ekonomisini, teknolojisini ve yaşama biçimini yansıtan mükemmel mimarlık bilgisi ile yapılmışlardır. Yaklaşık 2000 geleneksel Türk evi bulunmaktadır. Bu evlerin 800 kadarı yasal koruma altındadır. Geriye doğru 3000 yıllık tarihi geçmişe sahip olan Safranbolu pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış ve günümüze bir kültür zenginliği olarak ulaşmıştır. Özellikle Osmanlı döneminden kalma han, hamam, cami, çeşme, köprü ve eşsiz konaklar gelenlere hayranlık uyandıracak niteliktedir. 1975 yılında Anıtlar Yüksek Kurulunun Safranbolu’yu kentsel sit ilan etmesi ile akademik düzeyde başlayan kente olan ilgi , zamanla ülkemiz sınırlarının dışına taşmıştır. 90’lı yılların başından bu yana küçük ve orta ölçekli turistik tesislerin oluşumu ile turizm ilçe ekonomisindeki yerini hissettirmeye başlamış, terk edilen konaklar, otel, lokanta gibi işlevlerle yaşama dönüştürülmüş, bozulan arnavut kaldırımları yeniden yapılmış, anıtsal eserler restore edilmeye başlanmış, kaybolmak üzere olan el sanatları turistik amaçla yeniden canlılık kazanmıştır.
Bizanslılar döneminde ilk ismi Dadybra olan Safranbolu, 1196 yılında Selçuklular zamanında adı Zalifre olarak değişmiştir. Beylikler döneminde ve Osmanlıların ilk zamanlarında kentin adı Borglu ve Borlu şeklini almıştır. Osmanlı tapu ve tahrir defterlerinden izlenebileceği gibi Borlu, yöreye yerleşen Taraklı Aşiretten dolayı Taraklıborlu olmuştur. Taraklıborlu adından sonra Safranbolu için Osmanlı Döneminde kullanılan diğer adlar; 18. y.y. ortalarında Zağfiran-ı Borlu, 19. y.y. yarısında kısa bir süre için Zağfiran-ı Benderli, 19.y.y. son çeyreğinden itibaren Zağfiranbolu, son olarak da Zafranbolu ve Safranbolu biçimine dönüşmüştür.
Safranbolu denince akla ilk gelen Safranbolu evleridir.İlçe merkezinde 18.ve 19.y.y. ile 20. y.y. başlarında yapılmış yaklaşık 2000 geleneksel Türk evi bulunmaktadır. Bunlardan 1000 kadarı yasal koruma altındadır. Evler Safranbolu’nun iki ayrı kesiminde gruplanmıştır: Eskiden ‘Şehir’ diye bilinen ve kışlık olarak adlandırılan çarşı kesimi ile “Bağlar “ diye bilinen ve yazlık olarak kullanılan kesimidir. Çarşı ve Bağlar semtlerinde toplu olarak korunabilmiş Safranbolu evleri, çoğunlukla tarıma elverişli olmayan vadi kenarındaki yamaçlara, çevreye ve komşulara saygılı bir biçimde birbirinin manzarasını ve güneşini kapatmayacak şekilde inşa edilmiştir. Yöre halkı kışın şehirdeki evinde yaşar, yazın havaların ısınmasıyla Bağlardaki yazlık evine göçer, ancak “Çarşı”da üretim ve ticaret hayatı devam ederdi. Günlük hayatın devam ettiği kentte ulaşımın sağlandığı ev ve sokak araları ise yine yapı ile uyumlu tarzda Arnavut kaldırımı şeklinde yapılmıştır. Mevcut taş kaplama yollar; sel sularına karşı dayanıklı ve rutubeti en aza indirebilecek nitelikte meyilli formdadır. Geleneksel ev tarzının ön planda olduğu Safranbolu’da yapı formu evler genellikle 3 kattan oluşmuş 6-8 odalı, geniş hacimli, insan ihtiyaçlarına uygun olarak tasarlanmıştır. Odaların her biri bir çekirdek aileyi barındırabilecek tüm unsurlara sahip bağımsız birim olarak tasarlanmıştır. Her odada yüklük adı verilen dolaplar, sergenler, ocak ve sedirler vardır. Ahşap yüklük dolapların içerisinde yıkanmak amacıyla da kullanılabilen gusülhaneler de mevcuttur. Safranbolu evlerine bir başka detayı katan unsur ise tavanları ahşap işlemelidir. Safranbolu evlerindeki çıkmalar, evin dış görünümünü tek düzelikten kurtarır. Odaların büyüklüğüne göre sayısı değişen dar ve uzun pencerelerde “muşabak” adı verilen ahşap kafesler bulunur. Evlerin bazılarının içlerinde, serinlik vermesi ve yangından korunması amacıyla yapılmış olan havuzlar da bulunmaktadır. Bu nitelikli evleri oluşturan malzemeler ise; Alt katlarda taş, üst katlarda kerpiç ve ahşaptır. Çatıda da alaturka kiremit kullanılmıştır. Evin giriş kısmına “hayat” adı verilir. Hayat taş kaplıysa “taşlık” olarak ta anılır.
Safranbolu’ya ismini veren ve en kalitelisi Safranbolu’ da yetişen safran çiçeği, dünyanın en pahalı baharatı olma unvanını taşıyan nadide bir bitkidir. Kendi ağırlığının yüz bin katı kadar sıvıyı sarıya boyayabilme özelliği bulunan safran; İlaç, gıda, kozmetik sanayide kullanılmaktadır. Yarım kilogram safran 80 bin çiçekten elde edilmektedir. Safran bitkisinin ürün olarak kullanılan kısmı yalnızca ortasındaki lifler olduğundan yetiştirilmesi ve bakımı çok emek isteyen bir bitkidir. Bu yüzden altın kadar değerlidir.
Safranbolu’ya gelipte dünyaca ünlü Safranbolu Lokumunu tatmamak olmaz. Safranbolu Lokumu daha az tatlı ve hafif olması nedeniyle diğer lokumlardan farklıdır. Lokumumuzu ayrıcalıklı kılan ise mineral bakımdan zengin olan suyumuzun sertlik derecesi ve kullanılan doğal şekerdir. İlçede çeşitli türlerde lokum yapılmaktadır: Hindistan cevizli fındıklı, çifte kavrulmuş, safranlı fıstıklı, güllü, damla sakızlı v.s. Günlük üretilen Safranbolu lokumu talepler doğrultusunda Türkiye’nin her yerine gönderilmektedir.
Yörede yetiştirilen Çavuş üzümü de Safranbolu’nun ayrı bir lezzetidir. Safranbolu Yazıköy de aktif olarak yetiştiriciliğine devam edilen ve genellikle sofralık olarak kullanılan çavuş üzümünün her yıl eylül ayında bağbozumu şenlikleri ile hasadı yapılmaktadır. YÖRE MUTFAĞI Bükme, Perohi, Bütün et yemeği, Koruklu Etli Bamya, Uzun ve Dilme Fasulye, Keşkek, Safranlı Zerde gibi Safranbolu’ ya özgü yemek türlerinin yanı sıra, Su Böreği, Makarna (Cimcük),Yayım (Erişte), Haluşka, Höşmerim, Cevizli çörek, Kiren (kızılcık) suyu, Baklava, Kadayıf gibi geleneksel Türk mutfağının zengin yemek çeşitlerini de Safranbolu Mutfağında görmek mümkündür.
Ressamların çizimlerine estetik katan, mimari güzelliği ile fark yaratan, güneşin sarı rengi gibi şehre tepeden bakan Kent Tarihi Müzesi, Hükümet Konağı olarak 1904 yılında Kastamonu Valisi Enis Paşa ve dönemin kaymakamı Ahmet Bey’lerin öncülüğünde kale olarak adlandırılan tepeye inşa edilmiştir. Kesme taştan yapılan bina zeminle beraber 3 kattan oluşmaktadır. 19 Ocak 1976 tarihinde çıkan bir yangın sonucu tamamen yanmıştır. 2006 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restorasyonu tamamlanarak, kültür merkezi ve kent tarihi müzesi olarak hizmete açılmıştır. Pazartesi hariç her gün ziyarete açıktır. SAAT KULESİ Zamanın durduğu kentte, geçmişin sesini zamana inat duyuran saat kulesi, III. Selim döneminde Safranbolulu Sadrazam İzzet Mehmet Paşa tarafından 1797 yılında yaptırılmıştır.Kaleye yerleştirilmiş olan, kare planlı 20 metre yüksekliğindeki Saat Kulesi, Anadolu’da yapılan ilk saat kulesidir. Londra’dan getirtilen saat halen çalışır durumdadır. Tarihi saat kulesi, Hükümet konağıyla beraber gezilebilmektedir. Kale üzerinde bulunan Eski Cezaevi Binası, Sultan II. Abdulhamit tarafından 1906 yılında yaptırılmıştır. 90’lı yılların ortalarına kadar kullanılan cezaevi, 2005 yılında restorasyonu yapılarak kafeterya ve restaurant olarak hizmet vermektedir.
Kendinizi tarihin içinde hissettiğiniz, tüm ihtişamıyla dimdik ayakta duran Safranbolu evlerinin birbirlerine olan saygılı bakışını görebildiğiniz Hıdırlık tepesi, Türklerin, Safranbolu’ya ilk konuşlandığı yerdir. 2 adet açık namazgahı bulunan ve eskiden “yağmur duası” ile “Hıdırellez’’ kutlamaları için kullanılan Hıdırlık üzerinde Köstendil Kaymakamı Hasan Paşa’nın türbesi (1845), Hızır paşa’nın mezarı ile Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Dr. Ali Yaver Ataman’ın (1955) anıt mezarlarına da ev sahipliği yapmaktadır. Tepeye iki noktadan giriş ve çıkış bulunmaktadır.
Daracık Hıdırlık yokuşundan çıkılarak, odaların içerisine tahta paravandan iki adım atılarak girilebilen, geçmişteki saygıyı gösteren, odalardaki gusülhane adı verilen gömme dolaplarla günümüz ebeveyn banyolarının oluşması fikrine ışık tutan, 18.-19.yy Türk toplum yaşantısını yansıtan tarihi Kaymakamlar Evine ulaşılır. Safranbolu kışlası komutanı Hacı Mehmet Efendi tarafından 18.y.y. başlarında yapıldığı sanılmaktadır. Hacı Mehmet Efendi’ye Yarbay karşılığı olan “Kaim-Makam” denilmesinden dolayı “Kaymakamlar Konağı”olarak adlandırılmaktadır. 1979 yılında Kültür Bakanlığınca kamulaştırılıp, restore edildikten sonra 16.12.1981 yılında Eğitim Merkezi olarak hizmete açılmıştır. Şuan Kaymakamlığa bağlı özel müze olarak kullanılan evin harem ve selamlık bölümünde, sofasında, malzeme ve mankenlerle Safranbolu yaşantısı canlandırılmıştır. Pazartesi hariç her gün geziye açıktır.
Bugün, kahvesinde oturabileceğiniz, hediyelik eşyalar ve el sanatları ürünleri alabileceğiniz Yemeniciler Arastası, Köprülü Mehmet Paşa Camisine bitişik olup, camiye gelir getirmesi amacıyla caminin vakfı tarafından 1661 yılında yaptırılmıştır. 48 ahşap dükkanın yer aldığı, yemeni adı verilen el yapımı deri ayakabıların hayat bulduğu eski bir lonca çarşısıdır.Arasta kelimesi, çarşılarda veya alışveriş bölgelerinde aynı işi yapan esnafın bir arada bulunduğu yer anlamına gelmektedir. Bu nedenle de çarşı Yemeniciler Arastası olarak adlandırılmaktadır. CİNCİ HANI ve HAMAMI 1640 yılında Sultan I.İbrahim’in tahta çıkışından sonra Anadolu Kazaskeri olan Cinci Hoca (Karabaşzade Hüseyin Efendi) tarafından 1640-1645 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Kesme ve moloz taştan inşa edilen han, 2 katlı ve 62 odalıdır. Han’ın giriş kapısı, kilit ve anahtarı; Türk demir işçiliğinin örneklerindendir. Restorasyonundan sonra, 25 odasıyla aynı amaca hizmet eden han, otel ve restaurant olarak hizmet vermektedir. Cinci Hoca tarafından 1645 tarihinde yaptırılan diğer yapı Cinci Hamamı’dır. Kazdağlıoğlu meydanında çarşı içerisinde yer alır. Kadınlar ve erkekler bölümünden oluşan hamam kubbe ile örtülmüştür. Soğukluk, sıcaklık, külhan, ocak yerleri mevcut ve halen hamam durumdadır.
Dünya mağara literatürüne girmiş olan Bulak Mağarası Türkiye’nin 4.,Karadeniz bölgesininde 2. büyük mağarasıdır. Şehir merkezinin kuzeybatısında Karabük’e bağlı Bulak Köyü’nün Safranbolu ile sınır teşkil ettiği yerdedir. Safranbolu’nun merkezine 8 km uzaklıkta olan mağara, günümüzden 65-200 milyon yıl önce oluşmuştur. 6042 m. uzunluğunda olup ilk 400 metresi ziyarete açıktır. Bu özelliğiyle de Türkiye’nin turizme açılan en uzun mağarasıdır. Mağaranın 2 girişi bulunmaktadır. İlk giriş su çıkışının olduğu bir ağızdan yapılmaktadır. 2.aktif girişi ise, giriş ağzının arkasında yer alan tepenin solunda merdivenle çıkılan fosil bir ağızdan yapılmaktadır.
Safranbolu ve çevresinde 32 adet tümülüs ve 4 adet höyük bulunmaktadır. Bunlardan 24 tümülüs Safranbolu ve Eflani arasındadır. Safranbolu Gümüş semtinde, Büyük Göztepe, Konarı köyünde Kocatepe, Barış mahallesinde Küçük Göztepe, Yolbaşı köyünde Özenler ve Değirmenciler, Yukarı Çiftlik köyünde Keten ,bölgedeki en önemli tümülüslerdir. Tümülüs; bir mezar yada mezarlık içeren toprak yayılarak oluşturulmuş tepeciklere denir.